23 Haziran 2019 Pazar

Papağan ile Tacir

                     
                     Papağan ile Tacir
Ticaretle uğraşan bir adamın güzel bir papağanı vardı. Bir gün bu tacir işi gereği Hindistan’a gitmek için yol hazırlığına başladı. Cömertliği ile tanınan bu tüccar, ailesine ve yakın arkadaşlarına tek tek ”Sana Hindistan’dan ne getireyim? Ne istersin?” diye sordu. Her biri ayrı ayrı istekte bulundu. Bu cömert ve iyi kalpli tüccar onların isteklerini not alıp getireceğine dair söz verdi. 

Sonra çok sevdiği papağanına yönelip ona da sordu: ”Ey güzel kuşum, sen ne istersin?” Papağan, ”Oradaki papağanları görünce, halimi onlara anlat. Papağanımın size selamı var. Sizi özlediğini ve kurtuluşu için çare bulmanız konusunda yardımcı olmanızı istiyor dersin” dedi.

Sözlerine devam ederek. ”Ben gurbet ellerde özlemle ve ayrı düşmenin ıstırabıyla çırpınırken, sizlerin yeşil ormanların güzel ağaçlarının dallarında dolaşarak keyiflenmeniz uygun mudur?

Dostların vefası böyle mi olur? Sizler boylu poslu güzel eşlerinizle zevk sefa içerisindesiniz. Ben ise burada hapisteyim. Yüreğim kan ağlar. Hiç olmazsa, sabahın seherinde şu garibi de hatırlayın. Dostların, dostu hatırlaması mutluluktur. Başka bir şey istemiyorum” dedi.

Tüccar, papağanın selamını ve mesajını oradaki papağanlara götürmeyi de kabul ederek yola koyuldu. Günlerce yol aldıktan sonra Hindistan’a ulaştı. Ağaçların üzerinde papağanları görünce, atını durdurarak onlara seslendi. Evde kafeste beslediği papağanının selamını ve sözlerini aktardı. Tüccar sözlerini bitirir bitirmez, oradaki papağanlardan biri birkaç kere titredi, nefesi kesilerek düşüp öldü.

Tüccar bu durumu görünce söylediğine de söyleyeceğine de pişman oldu. Kendi kendine, ”Bir canlının ölümüne sebep olarak günaha girdim. Galiba bu papağan, benim papağanımın bir yakını ya da çok candan seveniydi” diye düşündü. Hindistan’daki alışverişini bitirdikten sonra memleketine döndü.

Dostlarının istediklerini teslim etti. Papağan, tüccarın hediyeleri dağıtmasını kafesinden izliyordu.
Sahibine seslendi: ”Benim armağanım nerede? Papağan dostlarıma selamımı ulaştırdın mı? Onların haberlerini bana anlat ki, ben de dostların gibi mutlu olayım.”

Tüccar, ”Sevgili kuşum! Bana öyle bir iş yaptırdın ki, sana uyup da nasıl böyle bir cahillik yaptığıma hala yanmaktayım. Bin pişman oldum ama pişmanlık neye yarar?”

Papağan bu sözleri duyunca olanları daha çok merak etti. Sevgili kuşunun ısrarlarına dayanamayan tacir, olanları başından sonuna bir bir anlattı.

”Söylediğin yere gittim. Dostlarına selamını ve söylediklerini aktarınca içlerinden biri, senin gönderdiğin haberin üzüntüsüne dayanamamış olacak ki düşüp öldü. Bu durumu görünce çok pişman oldum ama söylemiş bulundum” dedi.

Tüccarın bu anlattıklarını dinleyen kafesteki papağan, önce titredi, sonra kaskatı kesildi. Tacir kendi güzel papağanının da aynı şekilde düşüp öldüğünü görünce, aklı başından gitti. Ağlayıp sızlanmaya, ah vah edip dövünmeye başladı.

”Ey güzeller güzeli papağanım. Hoş sesli kuşum, yoldaşım, sırdaşım. Ne oldu sana? Neden bu hale geldin?” diye feryat etti.

Ölü papağanı üzüntüyle kafesin içinden çıkınca, papağan birden canlanıp uçtu. Yüksek bir dala kondu. Tacir kuşun bu durumuna şaşırdı kaldı. Başını kaldırıp, ”Ey güzel papağanım! Ben bu işten bir şey anlamadım. Sen bu hileyi nereden öğrendin? Böyle canımı yaktın” dedi.

Papağan konduğu yerden cevap verdi: ”Sevgili efendim! Hindistan’daki o kuş, yaptığı hareketle bana yol gösterdi. Selamımı alınca düşüp ölmüş gibi yapması, bana öğüttü.

”Efendim! Sen de benim gibi yap. Ölmeden önce öl. Canını, ten kafesinin esaretinden kurtar. Ruhun gerçek vatanın güzelliklerine uçsun.”

Papağan efendisine, ”Allaha ısmarladık” diyerek vatanına ve dostlarına doğru kanat çırptı... 


(Mevlana - Mesnevi -1 / 1547)

19 Haziran 2019 Çarşamba



TANRI VE ADAM

Bir adam öldü...
Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı'nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını gördü.
Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçti:
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı.
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı...
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı.
Adam: O çantada ne var?
Tanrı: Sahip oldukların!..
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim... Param...
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti.
Adam: Anılarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait.
Adam: Yeteneklerim mi?
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait.
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi?
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait.
Adam: Karım ve çocuklarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait.
Adam: O zaman bedenim olmalı?
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait.
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı?
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait.
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı'nın elinden alıp açtı.
Boştu!..
Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı'ya sordu:
Hiçbir şeye sahip değil miyim?
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin.
O halde, benim olan ne vardı?
Tanrı: Anlar... Sadece yaşadığın anlar senindi...
Onun için;
Hayat sadece bir andır.
Her anı yaşayın,
Her anı sevin,
Her anın tadını çıkarın.
Osho'nun şu deyişini de unutmayın;
İyi insanlar cennete gider demek doğru değildir, iyi insanlar nereye giderse orası cennet olur...
                                                                 OSHO

30 Kasım 2018 Cuma

Nerdesin

Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

21 Kasım 2018 Çarşamba

Salomeye


Salomeye
Öyle bir hayat yaşadım ki
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan,
Anladım... 
      

Friedrich Nietzsche

27 Ekim 2018 Cumartesi

Virginia Woolf Sözleri

Virginia Woolf Sözleri

Ne aradıysam zıddını buldum, doğruyu aradım yanlışı buldum, dostumu aradım düşmanımı buldum, aramayı bıraktığımda ise doğruların ve yanlışların ötesinde renklerin zıtlığında resmin bütününü gördüm. Ne doğru vardı, ne yanlış, ne kötü vardı, ne iyi, herşey olması gerektiği gibi. Herşey olduğu gibi!

Atılgan yaşamasak, tekenin sakalına yapışmadan, uçurumların kenarında tir tir titremeden o zaman hiç depresyona girmezdik, bundan kuşkum yok; ama içi geçmiş, kaderci, yaşlanmış insanlar olup çıkardık o zaman.

Mamafih artık ölüm karşısında da şapka çıkartmaya yatkın hissetmiyorum kendimi. Odadan konuşarak çıkmak hoşuma gidiyor, dudaklarımda yarım bırakılmış rastgele bir cümleyle.

Neden hayat böyle trajik, neden böylesine bir uçurumun üzerindeki daracık bir kaldırım gibi. Aşağı bakıyorum; başım dönüyor; sonuna kadar nasıl yürüyeceğim, bilemiyorum.

Zarar yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavi benim için. Soğuk duş da alınmalı (genellikle de alınır) bir kitaba başlamadan önce. İnsanı canlandırır, insana "canım kendi zevkim için yazıyorum" dedirtir.

Zaman direklere çarpar. Kalakalırız. Duygudan yoksunuzdur, insanın gövdesini ayakta tutan, artık alışkanlıkların iskeletidir. O da bomboştur...

Aslında yalnızca yaşadıkları anın tadını arttıracak kad...ar bir incelik, bir bağlılık, bir sevecenlik vardır insanlarda. Sürüler halinde ava çıkarlar. Çölü tarar ... Düşenlere dönüp bakmazlar bile. Yüzlerinde alçıdan maskeler vardır

Kadın kalbi mezar gibidir; Giren dışarı çıkmaz.Erkek kalbi bakkal gibidir; Giren çıkanın hesabı olmaz.

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

Ne tuhaftır, insan çoğu kez postadan önemli bir şey çıkmayacağını bilir de yine dört gözle mektup bekler.

Hiç yorum yok:


2 Eylül 2018 Pazar

Kuyudan Çıkan Gerçek





jean leon gerome truth coming out of her well                       Tablo ''Jean Leon Gerome 1896"

          KUYUDAN ÇIKAN GERÇEK

19 yüzyıl efsanesine göre gerçek ve yalan bir gün buluşurlar.

Yalan doğru söyler ve ” bugün hava çok güzel” der.

Gerçek;

Onun etrafına bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır.

Gün gerçekten çok güzeldir.

Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte çok zaman geçirirler.

Yalan doğru söyler;

“Su çok güzel, birlikte banyo yapalım!”

Gerçek şu ki;

Bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur, su gerçekten çok güzeldir.

Soyunur ve yüzmeye başlarlar.

Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar kayıplara karışır.

Kızgın gerçek kuyudan çıkar yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yere gider.

Dünyada çıplak gerçeği görenler onu hor görmekte ve öfkeyle bakmaktadır.

Zavallı gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur.

O zamandan beri yalan, dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş ve içimizde yaşar.

Dünya ise hiçbir şekilde çıplak gerçeği görmek istememektedir.

7 Ağustos 2018 Salı


                                    
                                      
      Family
I ran into a stranger passing by.
"Excuse me please" was my reply.

He said, "Won't you please excuse me too;
I wasn't even watching out for you."

We were very polite, this stranger and I
as we went on our way and said good-bye.

But at home a different story is told, of
how we treat our loved ones, young and old.

Later that day, cooking the evening meal,
my daughter stood beside me, very still.

When I turned, I nearly knocked her down.
"Move out of the way," I said with a frown.

She walked away, her little heart broken.
I didn't realize how harshly I'd spoken.

That night, while I lay awake in bed,
God's still small voice came to me and said,

"While dealing with any stranger..
common courtesy is what you use,

but the very children whom most you love,
you seem more ready to abuse.

Get up and look on the kitchen floor;
you'll find some flowers there by the door.

Those are the flowers she brought for you.
She picked them herself: pink, yellow and blue.

She stood quietly, not to spoil the surprise,
and you never saw the tears in her eyes."

By this time, I felt indeed very small
and now my own tears began to fall.

I quietly went and knelt by her bed;
"Wake up, my daughter, wake up," I said.

"Are these the flowers you picked for me?"
She smiled, "I found 'em, out by the tree.

I picked 'em because they're pretty, like you.
I knew you'd like 'em, especially the blue."

I said, "I'm sorry for how I acted today;
I should never have yelled at you that way."

She said, "Oh, Mom, that's really okay.
I'll always love you anyway."

I said, "My daughter, I love you too,
and I do like the flowers, especially the blue."
  [author and source unknown