30 Kasım 2018 Cuma

Nerdesin

Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

21 Kasım 2018 Çarşamba

Salomeye


Salomeye
Öyle bir hayat yaşadım ki
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan,
Anladım... 
      

Friedrich Nietzsche

27 Ekim 2018 Cumartesi

Virginia Woolf Sözleri

Virginia Woolf Sözleri

Ne aradıysam zıddını buldum, doğruyu aradım yanlışı buldum, dostumu aradım düşmanımı buldum, aramayı bıraktığımda ise doğruların ve yanlışların ötesinde renklerin zıtlığında resmin bütününü gördüm. Ne doğru vardı, ne yanlış, ne kötü vardı, ne iyi, herşey olması gerektiği gibi. Herşey olduğu gibi!

Atılgan yaşamasak, tekenin sakalına yapışmadan, uçurumların kenarında tir tir titremeden o zaman hiç depresyona girmezdik, bundan kuşkum yok; ama içi geçmiş, kaderci, yaşlanmış insanlar olup çıkardık o zaman.

Mamafih artık ölüm karşısında da şapka çıkartmaya yatkın hissetmiyorum kendimi. Odadan konuşarak çıkmak hoşuma gidiyor, dudaklarımda yarım bırakılmış rastgele bir cümleyle.

Neden hayat böyle trajik, neden böylesine bir uçurumun üzerindeki daracık bir kaldırım gibi. Aşağı bakıyorum; başım dönüyor; sonuna kadar nasıl yürüyeceğim, bilemiyorum.

Zarar yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavi benim için. Soğuk duş da alınmalı (genellikle de alınır) bir kitaba başlamadan önce. İnsanı canlandırır, insana "canım kendi zevkim için yazıyorum" dedirtir.

Zaman direklere çarpar. Kalakalırız. Duygudan yoksunuzdur, insanın gövdesini ayakta tutan, artık alışkanlıkların iskeletidir. O da bomboştur...

Aslında yalnızca yaşadıkları anın tadını arttıracak kad...ar bir incelik, bir bağlılık, bir sevecenlik vardır insanlarda. Sürüler halinde ava çıkarlar. Çölü tarar ... Düşenlere dönüp bakmazlar bile. Yüzlerinde alçıdan maskeler vardır

Kadın kalbi mezar gibidir; Giren dışarı çıkmaz.Erkek kalbi bakkal gibidir; Giren çıkanın hesabı olmaz.

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

Ne tuhaftır, insan çoğu kez postadan önemli bir şey çıkmayacağını bilir de yine dört gözle mektup bekler.

Hiç yorum yok:


2 Eylül 2018 Pazar

Kuyudan Çıkan Gerçek





jean leon gerome truth coming out of her well                       Tablo ''Jean Leon Gerome 1896"

          KUYUDAN ÇIKAN GERÇEK

19 yüzyıl efsanesine göre gerçek ve yalan bir gün buluşurlar.

Yalan doğru söyler ve ” bugün hava çok güzel” der.

Gerçek;

Onun etrafına bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır.

Gün gerçekten çok güzeldir.

Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte çok zaman geçirirler.

Yalan doğru söyler;

“Su çok güzel, birlikte banyo yapalım!”

Gerçek şu ki;

Bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur, su gerçekten çok güzeldir.

Soyunur ve yüzmeye başlarlar.

Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar kayıplara karışır.

Kızgın gerçek kuyudan çıkar yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yere gider.

Dünyada çıplak gerçeği görenler onu hor görmekte ve öfkeyle bakmaktadır.

Zavallı gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur.

O zamandan beri yalan, dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş ve içimizde yaşar.

Dünya ise hiçbir şekilde çıplak gerçeği görmek istememektedir.

7 Ağustos 2018 Salı


                                    
                                      
      Family
I ran into a stranger passing by.
"Excuse me please" was my reply.

He said, "Won't you please excuse me too;
I wasn't even watching out for you."

We were very polite, this stranger and I
as we went on our way and said good-bye.

But at home a different story is told, of
how we treat our loved ones, young and old.

Later that day, cooking the evening meal,
my daughter stood beside me, very still.

When I turned, I nearly knocked her down.
"Move out of the way," I said with a frown.

She walked away, her little heart broken.
I didn't realize how harshly I'd spoken.

That night, while I lay awake in bed,
God's still small voice came to me and said,

"While dealing with any stranger..
common courtesy is what you use,

but the very children whom most you love,
you seem more ready to abuse.

Get up and look on the kitchen floor;
you'll find some flowers there by the door.

Those are the flowers she brought for you.
She picked them herself: pink, yellow and blue.

She stood quietly, not to spoil the surprise,
and you never saw the tears in her eyes."

By this time, I felt indeed very small
and now my own tears began to fall.

I quietly went and knelt by her bed;
"Wake up, my daughter, wake up," I said.

"Are these the flowers you picked for me?"
She smiled, "I found 'em, out by the tree.

I picked 'em because they're pretty, like you.
I knew you'd like 'em, especially the blue."

I said, "I'm sorry for how I acted today;
I should never have yelled at you that way."

She said, "Oh, Mom, that's really okay.
I'll always love you anyway."

I said, "My daughter, I love you too,
and I do like the flowers, especially the blue."
  [author and source unknown

                             

Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?
Hangi kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar?
Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
Ah insanlar!
Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…”
                    Charles Bukowski

6 Ağustos 2018 Pazartesi

Gözlerin Gökyüzünde Bir Dolunay 



diyelim ki
sessiz gecede poyraz…
sis çökmüş o heybetli dağlara;
yurdun
da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay.

diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini.
seslere çarpmış sesin,
ama ulaşmamış hiçbir yere nefesin…
diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik,
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor…

diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak sana.
diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında;
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!

diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık;
sis çökmüş güvendiğin dağlara…

kederli bir süvari ol orda, sen orda!
bıkma atını mahmuzlamaktan,
bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan…

yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt;
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.

çünkü her insan bir limandır başucunda tekneler;
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın…
kimi kanıyor şahdamarından,
kimi bozgununda yetim, dervişan,
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan…

yamalı yerlerinden
kanıyor hayat,
tutunduğun günlerinden
soluyor hayat.

bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın;
salıver düşlerini ateşlere abansın!

tutunduğun yerlerinden solarken hayat,
bıkma atını mahmuzlamaktan;
bıkma sendeki insan için,
derin uçurumlar arşınlamaktan…

yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
bir gün rüzgâr esecektir suların serinliğinden;
bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden.

yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt,
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın;
ıslansın…

çünkü senin de bir ütopyan varsa,
i n s a n s ı n…

               Yılmaz Odabaşı

4 Ağustos 2018 Cumartesi

          Frida Kahlo

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim. Bencil olduğun için vazgeçtim! Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi; çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
/Frida Kahlo

3 Ağustos 2018 Cuma

VAROLUŞSAL ANLAMSIZLIK - 8


VAROLUŞSAL ANLAMSIZLIK - 8
Doç. Dr. Şafak Nakajima

‘’Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı çarşamba perşembe cuma cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol.
Yalnız bir gün “neden?” yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar.
“Başlar”, işte bu önemli.
Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır.
Onu uyandırır, gerisine yol açar.
Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır.
Uyanışın ardından da sonuç gelir zamanla; intihar ya da iyileşme.’’
Albert Camus, ‘’Sisifos Söyleni kitabında, varoluşsal krizi ve sonrasını, bu muhteşem paragrafla özetler.
Bitmek bilmeyen bir döngüde bizi tutan nedir?
‘’Geleceğe dayanmak’’ der Camus.
Hepimizin aşina olduğu, sık sık dile getirdiği bir gelecektir bu: ‘’yarın,’’ ileride,’’ ‘’okul bitince,’’ ‘’evlenince,’’ ‘’çocuklar büyüyünce,’’ ’’ev alınca,’’ ‘’emekli olunca…’’
İyimser beklentimiz şaşırtıcıdır!
Çünkü yolun sonu bellidir ve gelecek diye beklediğimiz her şey, bu güne oranla ölüme daha yakındır!
Ve bütün bu didinmemiz, mitolojideki Sisifos’un hikâyesinden pek farklı değildir.
Sisifos (Sisyphos), Korinthos'un kralı ve insanların en akıllı, en kurnazıdır.
Tanrı Zeus’un, Irmak Tanrısı Asopos'un kızını kaçırdığını bilen tek ölümlüdür.
Kızını her yerde arayan babası, aklıyla ünlü Kral Sisifos’a danışır ve ondan yardım ister.
Sisifos yardım edecektir ama bir koşulu vardır.
Korinthos şehrine su vermesi karşılığında, kızını kaçıranın Zeus olduğunu ve onu nerede bulabileceğini acılı babaya söyler.
Irmak Tanrısı Asopos, kızının kaçırıldığını öğrenince öfkeden çılgına döner ve her yeri sular altında bırakır.
Zeus hem kendisini ele verdiği hem de su baskınlarına yol açtığı için Sisifos’a çok öfkelenir.
Ölüm tanrısı Thanatos’tan onu yakalamasını ister.
Ama Sisifos öyle akıllıdır ki bir yolunu bulup ölüm tanrısını yakalar ve zincire vurur.
Ölüm tanrısının zincire vurulması, dünyadaki insanların da ölümsüzlüğe kavuşması demektir.
Ölümsüz tanrılar buna çok kızar ve Sisifos’a bir ceza verir.
Ceza, Sisifos’un bir kayayı yüksek bir tepeye iterek çıkarmasıdır.
Sisifos, koca kayayı kucaklayarak, gün batımına doğru büyük zorluklarla tepeye çıkarır.
Tam tepenin oyuğuna yerleştireceği sırada kaya yeniden aşağıya yuvarlanır.
Sisifos’un görevi, onu her seferinde yeniden tepeye çıkarmaktır.
Bu her gün böylece devam eder gider…
Sisifos, umutsuz ve anlamsız bir çaba ile cezalandırıldığını anlar.
Her sabah kalkıp yeniden kayayı tepeye çıkarmak…
Sonsuza kadar…
Camus, insanın da, sonunda her şeyin biteceğini bile bile yaşama tutunma çabasını, Sisifos’a verilen cezaya benzetir.
Bu saçma (absürt) döngünün parçası haline gelmek, yabancılaştırıcıdır:
‘’Tek başına insan bedeninin boyutları da yetersizdir. Maske ve yüksek tabanlı ayakkabılar, yüzü temel öğelerinde silikleştiren ya da daha çok belli eden makyaj, abartan ya da basitleştiren giysi, bu evren her şeyi dış görünüş uğrunda harcar, yalnızca göz için yapılmıştır.’’
Sisifos, cezanın umutsuzluğuna rağmen, her gün kaya ile boğuşmayı sürdürerek, tanrılara karşı bir tür zafer kazanabileceğini ispat etmek ister.
Peki ya insan?

Doç. Dr. Şafak Nakajima


                SELÂM OLSUN
Selâm olsun bizden güzel dünyaya
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selâm olsun sonsuz güneşe, aya
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına.
Hasretiz bir kanat şakırtısına
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı?...

     Ahmet Hamdi TANPINAR


SEN BENİM...

Birgün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;
bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana
peki bana ne kadar aşıksın der;
Mevlana hanımına şöyle der;

Sen benim;
Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin...
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin...
Sen benim;
Bugünüme şükür ve
yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim,
çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve kapanmayan avuç içimsin...

Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin.Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin
Sen benim; yalandan ve sahteden kaçışım,
Riyadan bıkışım, gerçeği arayışımsın
Ve nihayet doğrunun tadına varışımsın

Sen benim; haksızlığa ve zulme baş kaldırışım,
Mazluma kucak açışım, zalime düşmanca bakışımsın
Ve mağdurdan yana tavır alışımsın

Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin
Ve kapanmayan avuç içimsin

Sen benim; hayat ve kaderle inatlaşmam,
Ekmek için kavgam, bitmek tükenmek bilmeyen davamsın
Ve zorluklara karşı yılmayışımsın

Sen benim; menfaate ve çıkara tepkim,
Almak için verene öfkem, ille de karşılık bekleyene lanetimsin
Ve alayına isyan edişimsin

Sen benim; ahlaksızlık ve yozlaşmayla mücadelem,
Para için kendini satana küfredişim, başkalaşana verip veriştirişimsin
Ve eskiyi özleyişimsin

Sen benim; duygusal yaradılışım,
En ufak şeyi kafaya takışım, kolay unutamayışımsın
Ve bundan bir türlü sıyrılamayışımsın

Sen benim; sonsuz sadakatim,
Merhametim, hissiyatim, şefkatimsin
Ve aman diyene yüz çevirmeyişimsin

Sen benim; her şeye rağmenim,
Asla pes etmeyişim, başımı öne eğmeyişimsin
Ve ümidimi yitirmeyişimsin

Sen benim; yaşama ülküm,
Namusa olan düşkünlüğüm, namussuzluğa küskünlüğümsün
Ve gururum, onurumla olan bütünlüğümsün

Sen benim; karakterim ve kişiliğim,
Objektif fikrim, subjektif hissimsin
Ve hayata bakışımsın...

2 Ağustos 2018 Perşembe

Herşey Sende Gizli

Herşey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin... Can Yücel

5 Temmuz 2018 Perşembe

İstediğimiz şey her neyse tamamen artık umudu kestiğimiz anda ve hatta hiç istemediğimiz anda oluyor. Yani çok istemek bazı şeyleri değiştirmiyor, olmaz olmaz da hiç olmayacak anda oluverir. İnsanın biyolojik ve ruhsal sınırlarını zorlayarak farklı bir bilinç düzeyine geçiş süreci aslında vazgeçiş dediğimiz şey. Özüne doğru yaptığı bir yolculuk. Kişi neye odaklanıyorsa yönelmesi de ona doğru oluyor. Kimi yer çekimini buluyor bu süreçte, kimi kendini. Ama en son çekirdeğe ulaşmadan egosunu terk edeni görmek de mümkün değil.

Hayat başarıda gizlidir; elinden geleni yap, olmadı mı? O zaman şimdi rahat bırakma vakti geldi. Akışına bırakmak bir anlam da teslim olmak ya da başka bir değimle teslimiyet tasavvufla da ilgili dinsel olarak istemek ve geri kalanı yaradana bırakmak. Zaten o enerji dönüp dolaşıp kısmet de varsa bizi bulacak. Elinden geleni yaptıktan sonra Allaha teslim olmak. Dua edip hayırlısı olsun demek, akışına bırakmak, hiç olduğunu kabul etmek. Hayatı olduğu gibi kabullenmek, endişe duymamak gerekiyor, sonuçta olacak olan nasipte varsa oluyor. Bu dünyanın tekrarı yok. Hayatı yaşamak değil yaşarken anlam katmak önemli olan. Hiçbir şey için kendimizi üzmeye değmez. Çünkü mutluluklar değil ama acılar tek kişiliktir.

Bir şey olmamış gibi gülümseyerek yolumuza devam edersek bakmak ile görebilmek arasındaki farkı da bilebiliriz. Arşimet buluşunu hamamda kendini serbest bırakarak bulmuş ve sokağa çırılçıplak koşmuştur. Bugün Newton ve Arşimet vs. gibi pek çok insana borçluyuz. Pastör binlerce denemesinde kendini sıktığından kuduz aşısını bulamamıştı. Bir gece kendini özgürce karısıyla dinlenmeye bıraktığı anda, gecenin bir vakti kafasında yapamadığı eksik lokasyonu hatırlayıp, müthiş bir heyecanla karısını uyandırıp kuduz aşısını bulduğunu söylemiş ve icat etmiştir. Önemli olan istemek, istemeyi bilmek.

Mevlana en güzel şeyler vazgeçtiğinde gelir der. Dünya hırsına kapılmayın demek istemiştir. Önce uğraşırsın, elinden geleni yapıp gerisini Allah'tan dilersin, akışına bırakırsın sıkmadan, ısrarcı olmadan. İstenen şeyler genel de hiç ummadığın, artık üstüne düşmediğin zamanlar da olur. Senden vazgeçmeyen biri senin de vazgeçmene izin vermez. Hayatta herkes yorucudur ama hiç kimse vazgeçilmez değildir, yeri geliyor insan kendisinden bile vazgeçiyor. Yorulduysan, yorgunsan, bıktıysan daha fazla zorlama herkesi yarına götüremezsin, bazıları dünde kalmalı. Her ayrılık ve vazgeçiş yeni bir kavuşmanın başlangıcıdır. Geride bıraktıklarına odaklanırsan seni bekleyenleri göremezsin.

Hülya Çakıcı


Hayatın Anlamı

















 Hayatın Anlamı
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak... Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, gerçekleştirmeyi denemeli!

Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını;zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; küçük şeylerle başlamalı belki;örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten;yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli,küçük mutlulukları fark etmek için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini; ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli! Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!

Şu; adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;sevgisiz, soysuz kalarak! Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine... Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını... Karda, yağmurda;sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; öfkesine,isyanına ortak olabilmeli doğanın!

Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği; bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için;kaçırmamalı! Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç çaresiz kalmamışsan,dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan,neşesizdir kahkahaların; merhaba dememişsen,anlamsızdır elvedaların...

Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı! Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için... Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...

Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları,aynı bahanelerle tekrarlamaması için! Soruları olmalı,yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!

Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi; ama,kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin; zaman bulabilsin; bir teşekkür, bir elveda için... Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan! Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı!

3 Temmuz 2018 Salı

Anneler ve Çocuklar

ANNELER VE ÇOCUKLAR
Anne öldü mü çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde siyah bir çubuk
Ağzında küçük bir leke

Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünüyor gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne

Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne


Sezai KARAKOÇ

1 Temmuz 2018 Pazar

Nerdesin?

                   NERDESİN
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.
Ahmet Kutsi Tecer


25 Haziran 2018 Pazartesi

İki kral, üç heykel ve bir şifreli ders

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı.
Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.
Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."
Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.
Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.
Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.
Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.
İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.
Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu.
Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:
"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.
En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.

Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim.

21 Haziran 2018 Perşembe

KENDİNİ  BİLMEK
Sonra bir adam söz aldı ve "Bize Kendini Bilmek'ten söz et" dedi. 
Ve El Mustafa yanıtladı: 
Yürekleriniz kendi sessizlikleri içinde gecenin ve gündüzün gizlerini bilirler. 
Ama kulaklarınız, yüreğinizin bildiklerini duyabilmeye can atar. 

Düşünce olarak aklınızdan geçenleri sözcüklerle bilmek istersiniz. 
Düşlerinizin çıplak bedenine parmaklarınızla dokunmak istersiniz. 

Ve bunu yapabilmeniz iyidir. 
Çünkü ruhunuzun gizli pınarı taşıp, denize doğru çağlamayı, 
Ve sonsuz derinliklerinizin hazineleri gözlerinizin önüne serilebilmeyi gereksinmektedir. 
Ama bırakın da sizlerin bilinmeyen hazinelerinizi ölçecek bir terazi olmasın. 
Ve bilginizin derinliklerini değnek ve bilinen aygıtlarla ölçmeye kalkmayın; 
Çünkü benliğiniz ölçüsüz ve sınırsız bir denizdir. 
Daima "Gerçeği buldum" değil, "Bir gerçeği buldum" deyin. 
Sakın "Ruhun yolunu buldum" demeyin. Onun yerine "Yolumun üstünde salınan ruha rastladım" deyin. 
Çünkü ruh, tüm yollarda gezinir. 
Ruh ne bir hat üzerinde yürür, ne de bir kamış gibi yetişir. 
Ruh, sayısız yaprağıyla bir lotus çiçeği gibi, kendi kendine açar 

HALİL CİBRAN/ERMİŞ

5 Mayıs 2018 Cumartesi

Joseph Murphy – Bilinçaltının Gücü

                       Bilinç altının gücü
Joseph Murphy’nin “Bilinçaltının Gücü” kitabı, bilinçaltına yönelik kaleme alınmış en güçlü kaynak eserlerden birisidir. Yazar kitabında, bilinçaltına yönelik temel bilgileri aktarırken, sağlık, mutluluk ve para konularına değinerek, nasıl düşünmemiz gerektiğini, telkinleri ve yöntemleri ayrıntılarıyla açıklıyor.
• Zihninizin işlevini tanımanın en iyi yolu, onu bir bahçe olarak düşünmenizdir. Siz bu bahçenin bahçıvanısınız ve alışkın olduğunuz kalıpları temel alarak gün boyunca bilinçaltınıza tohumlar (düşünceler) ekiyorsunuz. Bilinçaltına ektiğiniz ekinleri bedeninizde ya da çevrenizde biçeceksiniz. O halde hemen huzur, mutluluk, doğru karar, iyilik ve bolluk hakkında düşünmeye başlayın.
• Bilinçaltınıza öneriler gönderirken bunların iyileşme, yükselme ve başarılı olma yönünde olmasına çok dikkat etmelisiniz. Unutmayın; bilinçaltınız şakadan anlamaz. Ne söylerseniz onu yapar.
•  Soy asma soyuna çeker. Toprağa belirli bir tür tohum ektiğinizde, yine topraktan o türdeki bir bitkinin çıkacağına inanırsınız. Doğanın yasası böyledir. Bu atasözündeki tohum sizin düşüncelerinizdir. Yetişen bitki ise bilinçaltınızdaki dışavurumlardır.
•  Bilinçaltınız sizinle mücadele etmez, sizinle tartışmaz ya da sözlerinize karşı çıkmaz. Siz ona ne derseniz onu yerine getirir.
•  Bir soruna çözüm aradığınızda bilinçaltınız size cevap verecektir; ama sizin bir karar vermenizi ve bilinçli zihninizle bir yargıya varmanızı bekler.
•  Seçme gücüne sahipsiniz. O halde sağlığı ve mutluluğu seçin. Dostluğu da seçebilirsiniz düşmanlığı da. Siz, işbirliği içinde olmayı, neşeli olmayı, dost olmayı ve sevgi dolu olmayı seçin, o zaman tüm dünya size karşılık verecektir. Harikulade bir kişilik geliştirmenin en iyi yolu budur.
• Bütün düş kırıklıkları gerçekleşmeyen arzulardan kaynaklanır. Siz, engellere, gecikmelere ve güçlüklere kafanızı takmışsanız, bilinçaltınızın karşılığı da buna göre olacak ve kendi iyiliğinizi engelleyecektir.
•  Arzu ettiğiniz şeyin olumlu sonuçlandığını hayal edin ve bunun gerçek olduğunu tüm bedeninizle duyumsayın, hissedin. Onu elde edeceğinize inanın, en iyisi bunu bilin.
•  Rahatsızlıklarınız hakkında konuşmayın, ona odaklanmayın. Bunların beslendikleri tek kaynak sizin korkularınız ve kendisine göstereceğiniz dikkattir.
•  Düşünceleriniz yalnızca olumlama yapmalıdır. Fakat bir şeyi inkar ederseniz, aslında inkar ettiğiniz şeyin varlığını olumlamış olursunuz.
• Bilinçaltı yaşamdan yanadır. Bilinçaltı süreçler hep yaşama dönük ve yapıcıdır. Bilinçaltı, sonsuz bir yaşam ve sınırsız bir bilgeliğin mekanıdır; dürtüleri ve fikirleri her zaman yaşamla ilgilidir. Bilinçaltı sürekli iyi olmak için çalışır.
•  Bilim insanları bize her on bir ayda bir yeni bir beden kurduğumuzu söyler; o halde fiziksel bir bakış açısıyla şu anda sadece on bir aylıksınız.
•  İsterseniz olumsuz düşünce ve imgelerden kaçınabilirsiniz. Karanlıktan kurtulmanın yolu ışığa çıkmaktır; soğuktan kaçınmanın yolu sıcağı bulmaktır; olumsuz düşüncelerden kurtulmanın yolu da, onun yerine iyi düşünceleri koymaktır. İnsan aynı anda sadece bir şey düşünebilir, eğer iyi şeyler düşünürseniz, kötü düşüncelere yer kalmayacaktır.
• Hasta olmak anormaldir; bu, olumsuz düşünmeniz ve yaşam akıntısının tersine yüzmekte olduğunuz anlamına gelir. Yaşamın yasası gelişme yasasıdır; doğanın işleyişi gelişme yasasına göre kendini ifade ederek bu yasayı sessiz bir şekilde doğrulamaktadır. Gelişmenin ve ifadenin olduğu yerde yaşam vardır; yaşamın olduğu yerde uyum olmak zorundadır, uyumun olduğu yerde ise mükemmel sağlık vardır. Buradan yola çıkarsak, normal koşulların, anormal olan koşullardan çok daha büyük bir kolaylıkla korunabileceğini öne sürebiliriz.
• Kafanızda belirli, net bir fikir olmalıdır. Canınızı sıkan problemin bir çözümü olduğuna, bir çıkış yolu olduğuna kesinlikle karar vermiş olmalısınız.
•  Bilinçaltınızı kullanırken hiçbir müdahalenin araya girmesine izin vermeyin ve irade gücünüzü kullanmayın.
• Zorlama ters etki yapar. Arzularınız ve imgeleminiz birbiriyle çatışma içindeyse kazanan mutlaka imgeleminiz olacaktır. Bilinçaltınız, birbiriyle çelişen iki önermeden en güçlü olanını kabul edecektir. Bu işi zorlamadan yapmak en iyisidir.
•  Bilinçaltınızı yeni bir düşünceyle yüklemek için en uygun zaman, uykuya dalmadan az önceki ve uykudan uyandıktan hemen sonraki zamandır.
• Servet sahibi olmak bireyin kendi bilinçaltını ikna etmesinden ibarettir. Bol para kazanmaya layık olduğunuza kendinizi inandırın.
•  Sahip olduğum zenginlikler her geçen gün ve geceyle biraz daha artıyor.
•  Gelecek hakkında korku ve kaygıyla doluysanız burada da boş çeke imza atıyorsunuz demektir, böylece olumsuz koşulları kendinize çekmiş olursunuz.
• Beklediğiniz sonuçları almak için sabırsızlanıp, kendinizi olumsuz düşüncelere kaptırmayın. Sonuçta toprağa ekilen tohumun kök salması ve büyümesi için biraz zaman geçmelidir.
•  Zengin insanları eleştirip onlara karşı öfke ve hınç duymayın. Bu sizde yoksulluk hissi uyandıracaktır. Siz zenginsiniz, bunu unutmayın.
• Kıskançlık ve çekememezlik servetin size akmasını engelleyen kösteklerdir. Başkalarının kazandıkları sizi sevindirsin.
•   Alnınızın teriyle ve çok fazla çalışmakla servet sahibi olmaya çalışmak, mezarlıktaki en zengin adam olmanın bir yoludur. Bu kadar mücadele vermek ve köle gibi çalışmak zorunda değilsiniz.
•   Gerçek servet kaynağınız zihninizdeki fikirlerden oluşur. Milyonlarca dolara değen bir fikriniz olabilir. Bilinçaltınız aradığınız fikri size bulacaktır.
•  Yoksulluğun erdemi olmaz. Bu bir zihin hastalığıdır ve bu zihin çatışmasından bir an önce kurtulmalısınız.
•  Paradan hoşlanıyorum. Onu akıllıca, yapıcı ve tedbirli kullanıyorum. Onu neşeyle bırakıyorum ve o da bana katlanarak geri geliyor.
•  Bilinçaltı zihnimin hafıza deposu olduğunu biliyorum. Öyle ki dinlediğim ve okuduğum her şeyi içinde tutuyor. Mükemmel bir hafızam var ve bilinçaltımdaki sınırsız zeka yazılı ve sözlü sınavlarda bana gereken her şeyi önüme sunuyor.
• Kendi kendine satıcı şöyle sorar; “Evi sattığını düşün, o zaman ne yapardın?” Kendi kendisine soruyu şöyle cevaplar; “O tabelayı (sahibinden satılıktır) yerinden kaldırır ve garaja atardım” Hayalinde o tabelayı tuttuğunu, topraktan söküp çıkardığını, omzuna yerleştirip garaja gittiğini ve yere bıraktığını düşledi.
•  Hiçbir zaman unutmayın, sizin sürekli aradığınız şey de sizi sürekli aramaktadır
 Bilinçaltınız tarafından yönlendirilmek istiyorsanız işte size en iyi ve en basit yol; Uykuya dalmadan önce bilinçaltınıza seslenin. Bir problemi çözmek mi istiyorsunuz ya da kaybolan bir şeyi mi bulmak istiyorsunuz. Bütün dikkatinizi çözüme odaklayın ve çözüme ulaştığınızda nasıl mutlu olacağınızı düşünün ve nasıl hissedecekseniz onu yaşayın. Sonra da uykuya dalın. (kayıp olan bir şeyse; “sen her şeyi bilirsin ve şimdi onun nerede olduğunu bana açıklıyorsun” diyerek uykuya dalın).
• Parmak uçlarım gevşiyor, ayaklarım gevşiyor, bacaklarım ve kaslarım gevşiyor, vücudumun yukarısına doğru ışıkla doluyorum, bu ışık bana huzur ve rahatlama getiriyor, tüm vücudumu kaplıyor ve kafamı ışıkla dolu hissediyorum, tüm zihnim ve bedenim gevşiyor. Huzur içindeyim, rahat ve sakinim. İçimde sonsuz bir ışığın varlığını hissediyorum. Kendimi sevginin kucağına bırakıyor ve her yanımı iyilik ve güzellikle dolduruyorum. Gece boyunca bu huzur bana eşlik ediyor. Sabaha kadar sevgi ve huzurla dolu olarak güne uyanıyorum.
•  Sabaha ve güne huzurlu ve rahatlamış olarak gözlerimi açıyorum. Bugünü hayatımın en güzel günü olarak seçiyorum. Bugün benim için harika bir gün. O’nun rehberliğinde erdem ve mutlulukla güne başlıyorum. Zihnim denge, barış ve uyum içinde.
• Genç bir adam Sokrat’a nasıl bilge olabileceğini sormuş. Sokrat onu bir nehrin kenarına götürmüş ve kafasını suya batırmış, çırpınana kadar suyun altında tutmuş ve sonra bırakmış. Kendine gelen genç adama sormuş; “suyun altındayken en çok istediğin şey neydi?”; Genç adam “nefes almak istedim” diye yanıtlamış. Bunun üzerine Sokrat şöyle demiş: “Bilge olmayı, başın suyun altındayken nefes almayı istediğin kadar istersen, ona ulaşabilirsin.”
•  Diyelim sudan, kapalı yerlerden ya da topluluk önünde konuşmaktan korkuyorsunuz. Eğer yüzmekten korkuyorsanız, şu andan itibaren günde üç ya da dört kez, beş-on dakika kadar bir yere oturup ve yüzdüğünüzü hayal edin. Aslında, o anda zihinsel olarak yüzüyorsunuz. Zihinsel anlamda kendinizi suyun içinde görmekte, duyumsamaktasınız. Suyun soğukluğunu, kollarınızın ve bacaklarınızın hareket ettiğini hissediyorsunuz. Gözünüzün önündeki bu imge son derece canlı, gerçek ve size büyük keyif veriyor. Hayal ettiğiniz şey, bilinçaltınızda yer edinecektir.
Joseph Murphy – Bilinçaltının Gücü