25 Haziran 2018 Pazartesi

İki kral, üç heykel ve bir şifreli ders

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı.
Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.
Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."
Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.
Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.
Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.
Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.
İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.
Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu.
Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:
"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.
En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.

Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim.

21 Haziran 2018 Perşembe

KENDİNİ  BİLMEK
Sonra bir adam söz aldı ve "Bize Kendini Bilmek'ten söz et" dedi. 
Ve El Mustafa yanıtladı: 
Yürekleriniz kendi sessizlikleri içinde gecenin ve gündüzün gizlerini bilirler. 
Ama kulaklarınız, yüreğinizin bildiklerini duyabilmeye can atar. 

Düşünce olarak aklınızdan geçenleri sözcüklerle bilmek istersiniz. 
Düşlerinizin çıplak bedenine parmaklarınızla dokunmak istersiniz. 

Ve bunu yapabilmeniz iyidir. 
Çünkü ruhunuzun gizli pınarı taşıp, denize doğru çağlamayı, 
Ve sonsuz derinliklerinizin hazineleri gözlerinizin önüne serilebilmeyi gereksinmektedir. 
Ama bırakın da sizlerin bilinmeyen hazinelerinizi ölçecek bir terazi olmasın. 
Ve bilginizin derinliklerini değnek ve bilinen aygıtlarla ölçmeye kalkmayın; 
Çünkü benliğiniz ölçüsüz ve sınırsız bir denizdir. 
Daima "Gerçeği buldum" değil, "Bir gerçeği buldum" deyin. 
Sakın "Ruhun yolunu buldum" demeyin. Onun yerine "Yolumun üstünde salınan ruha rastladım" deyin. 
Çünkü ruh, tüm yollarda gezinir. 
Ruh ne bir hat üzerinde yürür, ne de bir kamış gibi yetişir. 
Ruh, sayısız yaprağıyla bir lotus çiçeği gibi, kendi kendine açar 

HALİL CİBRAN/ERMİŞ