7 Ağustos 2018 Salı


                                    
                                      
      Family
I ran into a stranger passing by.
"Excuse me please" was my reply.

He said, "Won't you please excuse me too;
I wasn't even watching out for you."

We were very polite, this stranger and I
as we went on our way and said good-bye.

But at home a different story is told, of
how we treat our loved ones, young and old.

Later that day, cooking the evening meal,
my daughter stood beside me, very still.

When I turned, I nearly knocked her down.
"Move out of the way," I said with a frown.

She walked away, her little heart broken.
I didn't realize how harshly I'd spoken.

That night, while I lay awake in bed,
God's still small voice came to me and said,

"While dealing with any stranger..
common courtesy is what you use,

but the very children whom most you love,
you seem more ready to abuse.

Get up and look on the kitchen floor;
you'll find some flowers there by the door.

Those are the flowers she brought for you.
She picked them herself: pink, yellow and blue.

She stood quietly, not to spoil the surprise,
and you never saw the tears in her eyes."

By this time, I felt indeed very small
and now my own tears began to fall.

I quietly went and knelt by her bed;
"Wake up, my daughter, wake up," I said.

"Are these the flowers you picked for me?"
She smiled, "I found 'em, out by the tree.

I picked 'em because they're pretty, like you.
I knew you'd like 'em, especially the blue."

I said, "I'm sorry for how I acted today;
I should never have yelled at you that way."

She said, "Oh, Mom, that's really okay.
I'll always love you anyway."

I said, "My daughter, I love you too,
and I do like the flowers, especially the blue."
  [author and source unknown

                             

Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?
Hangi kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar?
Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
Ah insanlar!
Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…”
                    Charles Bukowski

6 Ağustos 2018 Pazartesi

Gözlerin Gökyüzünde Bir Dolunay 



diyelim ki
sessiz gecede poyraz…
sis çökmüş o heybetli dağlara;
yurdun
da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay.

diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini.
seslere çarpmış sesin,
ama ulaşmamış hiçbir yere nefesin…
diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik,
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor…

diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak sana.
diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında;
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!

diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık;
sis çökmüş güvendiğin dağlara…

kederli bir süvari ol orda, sen orda!
bıkma atını mahmuzlamaktan,
bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan…

yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt;
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.

çünkü her insan bir limandır başucunda tekneler;
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın…
kimi kanıyor şahdamarından,
kimi bozgununda yetim, dervişan,
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan…

yamalı yerlerinden
kanıyor hayat,
tutunduğun günlerinden
soluyor hayat.

bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın;
salıver düşlerini ateşlere abansın!

tutunduğun yerlerinden solarken hayat,
bıkma atını mahmuzlamaktan;
bıkma sendeki insan için,
derin uçurumlar arşınlamaktan…

yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
bir gün rüzgâr esecektir suların serinliğinden;
bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden.

yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt,
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın;
ıslansın…

çünkü senin de bir ütopyan varsa,
i n s a n s ı n…

               Yılmaz Odabaşı

4 Ağustos 2018 Cumartesi

          Frida Kahlo

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim. Bencil olduğun için vazgeçtim! Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi; çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
/Frida Kahlo

3 Ağustos 2018 Cuma

VAROLUŞSAL ANLAMSIZLIK - 8


VAROLUŞSAL ANLAMSIZLIK - 8
Doç. Dr. Şafak Nakajima

‘’Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı çarşamba perşembe cuma cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol.
Yalnız bir gün “neden?” yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar.
“Başlar”, işte bu önemli.
Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır.
Onu uyandırır, gerisine yol açar.
Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır.
Uyanışın ardından da sonuç gelir zamanla; intihar ya da iyileşme.’’
Albert Camus, ‘’Sisifos Söyleni kitabında, varoluşsal krizi ve sonrasını, bu muhteşem paragrafla özetler.
Bitmek bilmeyen bir döngüde bizi tutan nedir?
‘’Geleceğe dayanmak’’ der Camus.
Hepimizin aşina olduğu, sık sık dile getirdiği bir gelecektir bu: ‘’yarın,’’ ileride,’’ ‘’okul bitince,’’ ‘’evlenince,’’ ‘’çocuklar büyüyünce,’’ ’’ev alınca,’’ ‘’emekli olunca…’’
İyimser beklentimiz şaşırtıcıdır!
Çünkü yolun sonu bellidir ve gelecek diye beklediğimiz her şey, bu güne oranla ölüme daha yakındır!
Ve bütün bu didinmemiz, mitolojideki Sisifos’un hikâyesinden pek farklı değildir.
Sisifos (Sisyphos), Korinthos'un kralı ve insanların en akıllı, en kurnazıdır.
Tanrı Zeus’un, Irmak Tanrısı Asopos'un kızını kaçırdığını bilen tek ölümlüdür.
Kızını her yerde arayan babası, aklıyla ünlü Kral Sisifos’a danışır ve ondan yardım ister.
Sisifos yardım edecektir ama bir koşulu vardır.
Korinthos şehrine su vermesi karşılığında, kızını kaçıranın Zeus olduğunu ve onu nerede bulabileceğini acılı babaya söyler.
Irmak Tanrısı Asopos, kızının kaçırıldığını öğrenince öfkeden çılgına döner ve her yeri sular altında bırakır.
Zeus hem kendisini ele verdiği hem de su baskınlarına yol açtığı için Sisifos’a çok öfkelenir.
Ölüm tanrısı Thanatos’tan onu yakalamasını ister.
Ama Sisifos öyle akıllıdır ki bir yolunu bulup ölüm tanrısını yakalar ve zincire vurur.
Ölüm tanrısının zincire vurulması, dünyadaki insanların da ölümsüzlüğe kavuşması demektir.
Ölümsüz tanrılar buna çok kızar ve Sisifos’a bir ceza verir.
Ceza, Sisifos’un bir kayayı yüksek bir tepeye iterek çıkarmasıdır.
Sisifos, koca kayayı kucaklayarak, gün batımına doğru büyük zorluklarla tepeye çıkarır.
Tam tepenin oyuğuna yerleştireceği sırada kaya yeniden aşağıya yuvarlanır.
Sisifos’un görevi, onu her seferinde yeniden tepeye çıkarmaktır.
Bu her gün böylece devam eder gider…
Sisifos, umutsuz ve anlamsız bir çaba ile cezalandırıldığını anlar.
Her sabah kalkıp yeniden kayayı tepeye çıkarmak…
Sonsuza kadar…
Camus, insanın da, sonunda her şeyin biteceğini bile bile yaşama tutunma çabasını, Sisifos’a verilen cezaya benzetir.
Bu saçma (absürt) döngünün parçası haline gelmek, yabancılaştırıcıdır:
‘’Tek başına insan bedeninin boyutları da yetersizdir. Maske ve yüksek tabanlı ayakkabılar, yüzü temel öğelerinde silikleştiren ya da daha çok belli eden makyaj, abartan ya da basitleştiren giysi, bu evren her şeyi dış görünüş uğrunda harcar, yalnızca göz için yapılmıştır.’’
Sisifos, cezanın umutsuzluğuna rağmen, her gün kaya ile boğuşmayı sürdürerek, tanrılara karşı bir tür zafer kazanabileceğini ispat etmek ister.
Peki ya insan?

Doç. Dr. Şafak Nakajima


                SELÂM OLSUN
Selâm olsun bizden güzel dünyaya
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selâm olsun sonsuz güneşe, aya
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına.
Hasretiz bir kanat şakırtısına
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı?...

     Ahmet Hamdi TANPINAR


SEN BENİM...

Birgün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;
bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana
peki bana ne kadar aşıksın der;
Mevlana hanımına şöyle der;

Sen benim;
Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin...
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin...
Sen benim;
Bugünüme şükür ve
yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim,
çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve kapanmayan avuç içimsin...

Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin.Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin
Sen benim; yalandan ve sahteden kaçışım,
Riyadan bıkışım, gerçeği arayışımsın
Ve nihayet doğrunun tadına varışımsın

Sen benim; haksızlığa ve zulme baş kaldırışım,
Mazluma kucak açışım, zalime düşmanca bakışımsın
Ve mağdurdan yana tavır alışımsın

Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin
Ve kapanmayan avuç içimsin

Sen benim; hayat ve kaderle inatlaşmam,
Ekmek için kavgam, bitmek tükenmek bilmeyen davamsın
Ve zorluklara karşı yılmayışımsın

Sen benim; menfaate ve çıkara tepkim,
Almak için verene öfkem, ille de karşılık bekleyene lanetimsin
Ve alayına isyan edişimsin

Sen benim; ahlaksızlık ve yozlaşmayla mücadelem,
Para için kendini satana küfredişim, başkalaşana verip veriştirişimsin
Ve eskiyi özleyişimsin

Sen benim; duygusal yaradılışım,
En ufak şeyi kafaya takışım, kolay unutamayışımsın
Ve bundan bir türlü sıyrılamayışımsın

Sen benim; sonsuz sadakatim,
Merhametim, hissiyatim, şefkatimsin
Ve aman diyene yüz çevirmeyişimsin

Sen benim; her şeye rağmenim,
Asla pes etmeyişim, başımı öne eğmeyişimsin
Ve ümidimi yitirmeyişimsin

Sen benim; yaşama ülküm,
Namusa olan düşkünlüğüm, namussuzluğa küskünlüğümsün
Ve gururum, onurumla olan bütünlüğümsün

Sen benim; karakterim ve kişiliğim,
Objektif fikrim, subjektif hissimsin
Ve hayata bakışımsın...

2 Ağustos 2018 Perşembe

Herşey Sende Gizli

Herşey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin... Can Yücel